BU KEDİYSE ET NEREDE?
Nasreddin Hocanın canı bir gün yahni ister. Kasaba gidip iki kilo et alır, eve gönderir.
Hocanın karısı, yahniyi pişirirken komşuları çıkagelir. Misafire ikram edecek başka şeyi olmadığından yahniyi pişirip, komşularına ikram eder.
Akşam olup da evine yorgun argın dönen Hoca, yahninin özlemiyle sofraya kurulur.
Biraz sonra karısı Hocanın önüne bir tabak bulgur aşı koyar. Hoca kızar:
--Hatun, hani bizim yahni? Karısı misafire ikram ettiğini söylemeye cesaret edemez.
--Hiç sorma efendi! Senin gönderdiğin eti kedi yedi, der. Hoca sofradan kalkar. Kediyi tartar.
Kedinin zayıflıktan bir deri bir kemik ve açlıktan bitkin halde olduğunu görür.
Bir karısına bir kediye bakar.
--Hatun, gerçekten eti bu bizim kedi mi yedi? diye sorar. Karısı:
--Evet Efendi! Bu utanmaz kedi yedi, der.
Hoca, koşarak el terazisini getirir. Terazinin bir gözüne kediye, öbür gözüne kilogramları koyar.
kedi tam iki kilo gelir. Hoca karısına bakarak:
--Bak hatun! Şu gördüğün bizim kedi tam iki kilo geldi. Aldığım et de iki kiloydu. Bu tarttığım
kedi ise, et nerede? yok bu tarttığım et ise, kedi nerede?! diye sorar.
ÖĞÜTLER
Nasreddin Hoca, gerçekçi ve her zaman lafın doğrusuna taliptir. Kendisi karşı tarafı rencide
etmemek için saf görünür. Fakat nükteleriyle aldatma ve yalanlara kanmadığını ispatlar.
Hoca'nın hoşgörüsüne diyecek yoktur. Son derece affedici ve hoşgörülü bir insandır. Ama hiç
bir zaman aptal yerine de konmak istemez. Yani herşeyin farkındadır. Hanımının sözlerine
kanmadığını kendi esprili uslubuyla göstermiştir.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
İşe yalan karıştırmak, işin ve insanın değerini düşürür.
Yalanın faydası geçici, doğrununki ise süreklidir.
PARA, CİMRİ VE NASREDDİN HOCA
Bir gün, cimrinin ve boşboğazın biri Nasreddin Hoca'ya:
-- Hoca Efendi, parayı sende mi seviyorsun?.. diye Hoca'ya tepeden inme bir soru sorar.
Hoca, bu tip adamları yakinen tanır. Ele talkın verip kendileri salkım yutan cinstendir bunlar.
Hoca hemen cevabı yapıştırır:
-- Para, insanı cimri ve vicdansız adamlara muhtaç olmaktan kurtarır. Onun için sevsem de ayıp
sayılmaz.
ÖĞÜTLER
Nasreddin Hoca, münasebetsiz soru soranlara layık olduğu şekilde cevap verir.
Verdiği cevaplarla onları iyiliğe sevkeder, kötülükten sakındırır ve doğruyu gösterir.
Fazla tatlı olma, yutulursun; fazla acı olma, atılırsın. Hoca, bu hikâyede münasebetsiz
insana tatlı sert uslubunu kullanmıştır.
Başkasına muhtaç olmamak için çalışmak da ibadettir.
Cimrinin yüzüne bakmak, insanın kalbini katılaştırır. Cimrilerle karşılaşmak
müminler için belâdır.
Eldeki para, hürriyetin aletidir. Peşinde koşulan para ise, kölelik aletidir.
Para, efendi değil, vasıtadır. Başkalarına nuhtaç olmamak ve mutaç olanlara da yardım
için gereklidir.
Para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir.
SEN DE HAKLISIN HANIM
Nasreddin Hoca'nın kadılık (hakimlik) ettiği günlerde adamın biri yanına gelir. Adam,
komşusundan şikayetçidir. Derdini anlatır. Hoca, adamı güzelce dinledikten sonra:
-- Haklısın! diyerek gönderir.
Biraz sonra adamın şikayetçi olduğu komşusu çıkagelir. O da az önce gelen komşusundan
şikayetçidir. Derdini anlatır, hakkının verilmesini ister.
Hoca onu da güzelce dinler. Sonra: - Haklısın! diyerek onu da yollar.
O sırada Hoca'nın yanına gelmiş bulunan ve konuşulanlara kulak misafiri olan karısı, bu işe şaşar.
Hocaya:
-- İlahi Hoca Efendi! Sen ne biçim kadısın? Birbirinden şikayetçi olan iki adamın ikisi birden hiç
haklı olur mu? diye sorar.
Karısının bu sözleri üzerine Hoca, bir süre düşündükten sonra ona şöyle der:
-- Hatun, sen de haklısın.
ÖĞÜTLER
Nasreddin Hoca, çok yönlü bir insandır. O, herkesin farklı kabiliyetlerde yaratıldığını ve ona göre
tavır geliştirmek gerektiğini bilir. Bütün nükteleri zamana ve mekâna da uygundur.
Hoca, burada haksızlık etmemek için çok dikkatli davranmıştır. Hem de hakların verilmesinde ne
derece dikkatli olunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Kimin delili kuvvetli ise, kim meselesini daha güzel ortaya koyarsa, hakim onun lehine
hükmedebilir. Bu konuda sevgili Peygamberimizin de bir uyarısı vardır. Güzel bir dil ve delille
hakkı lehine çevirmeye çalışan kimseye "Ben dinlediğime göre hüküm veririm. Etkili
konuşmasıyla beni yanıltan kimseye, ateşten bir parça verilmiş olur" diye ikazda bulunmuştur.
Hâkimler, lehine hüküm verseler de sen gerçek hükmü vicdanından iste.
Hâkimlerin iki bölüğü cehennemdedir, bir bölüğü cennete. Gerçeği bilen ve ona
göre hükmeden cennettedir. Gerçeği bildiği halde aksine karar verenle,
bilgisiz hüküm veren cehennemdedir.
Karısının, yerinde soru sormasını beğenen Hoca, "Sen de haklısın hanım"
karısını da gönüller.
Her zaman herkesi memnun edemeyiz ama herkesi memnun edecek biçimde
konuşabiliriz.
TAZI
Ava meraklı çok cimri bir subaşı Nasreddin Hoca'ya:
-- Hoca Efendi, bana tavşan kulaklı, geyik bacaklı karınca belli, şöyle sicim gibi zayıf bir tazı
buluver, der.
Bir süre sonra Hoca, bir sokak köpeğinin boynuna ip takıp subaşıya götürür. Subaşı:
-- Aman Hoca Efendi, ben senden incecik bir tazı istemiştim. Sen ise bana koca bir sokak
köpeği getirmişsin deyince, Hoca lafı gediğine koyar:
-- Merak etmeyin efendim. Sizin yanınızda bu köpek bir aya varmaz, tazıya döner!
ÖĞÜTLER
Nasreddin Hoca, uyarılarını yaparken her yerde her şeyi söylemez. Fırsatı geldiğinde nazik bir
şekilde araya girer ve taşı gediğine koyar.
Doğru söylemeli fakat her doğruyu her yerde söylememelidir. Hoca'nın yaptığı uyarı,
bir nükte ile yapıldığından hem kırıcı olmaktan uzaktır hem de geç unutulur.
Allah katında doğru sözden daha sevgili bir sadaka yoktur.
Ne söylediğin önemli değildir, nasıl söylediğin önemlidir. Hoca, insanlara iyi niyetle ve
espriyle doğruyu söyler. O yüzden sözleri batıcı ve inciti olmaz.
Cimrilik, Allah katında sevilmeyen huylardandır.
Cimri insan, dünyada fakirler gibi yaşar, ahirette zenginler gibi soruya çekilir.
KURDUN KUYRUĞU KOPARSA
Nasreddin Hoca arada bir arkadaşlarıyla beraber ava da çıkardı. Kurtlardan iyice bıkan Akşehir
halkı, hayvanlarını yiyen kurtları avlamak için gruplara ayrılırlar.
Hoca ve bir arkadaşı bir kurt ini görürler. Arkadaşı kurt yavrusunu yakalamak için ine girer.
Hoca ise dışarıda kalır. O sırada ana kurt çıkagelir. İne girerken Hoca, kurdun kuyruğunu sıkıca
yakalar ve hayvanın ine girmesini önlemeye çalışır. Kurt Hoca'dan kurtulmak için çırpınırken inin
içi toz duman içinde kalır. Arkadaşı inin içinden Hoca'ya seslenir:
-- Hocam, bu toz duman da nedir?
Hoca dışarıdan cevap verir:
--Dua et de kurdun kuyruğu kopmasın. Eğer koparsa toz dumanı o zaman görürsün!..
ÖĞÜTLER
Her ormanı boş sanma, belki de kuytularında bir kaplan uyuyordur.
Tehlikeyi hafife almak, kişiyi zor duruma düşürür.
Bu hikâyede avcılar, kurt yavrularını yalnız görünce, tedbirsizce hemen ine girdiler.
Nasreddin Hoca, bu hikâyede tehlikeyi hafife almanın ve tedbirsizliğin kişiyi ne kadar zora
düşürdüğünü "kurdun kuyruğu koparsa tozu dumanı görürsün!" sözüyle kısaca anlatmıştır.
EŞEK EVDE YOK!
Komşusu bir gün Nasreddin Hoca'ya gelip eşeğini ödünç ister. Aynı adam birkaç defa eşeğini
almış sakatlayıp, dövülmüş olarak geri getirmiştir. Hoca'nın canı yandığı için komşusuna:
-- Kusura bakma komşu, eşek burada yok! der.
Komşusu geri döneceğinde, ahırdaki eşek yeri göğü inleterek anırmaya başlar.
Komşusu Hoca'ya:
-- Hocami hani eşek burada yokyu?
Hoca:
-- Aşkolsun komşu, bu yaşımda ak sakalımla benim sözüme inanmıyorsun da, eşeğin sözüne mi inanıyorsun!...
ÖĞÜTLER
Nasreddin Hoca, Bu hikâyede sözünde durmayan, emâneti hor kullanan insanlara gereken
dersi vermiştir.
Aldığımız emanetleri yıpratmadan, vaktinde geri vermesini bilmeliyiz. Aksi halde
lazım olunca, istediğimiz verilmeyebilir.
Aldığını vermeyen, aradığında bulamaz. Aldığını veren ise, aradığını bulur. İnsan
aldığı borcu ödemezse, tekrar ihtiyaç duyduğunda kimse ona birşey vermez.
DAĞIN ARDI
Nasreddin Hoca bir gün eşeğini kaybeder. Türkü söyleyerek hayvanını aramaya başlar.
Hoca'yı görenler sorarlar:
-- Hayrola Hoca, ne yapıyorsun?
-- Eşeğimi kaybettim, onu arıyorum, der.
-- Türkü söyleyerek kayıp eşek mi aranır? diye şaşkınlıkla sorarlar. Hoca gayet sakin,
ilerdeki dağı göstererek:
-- Umudum şu dağın ardında. Şayet orada da bulamazsam o zaman görün siz bendeki feryadı!
ÖĞÜTLER
Nasreddin Hoca, hayata ümitle bakar. Elinden geleni yapmakla birlikte sıkıntılar karşısında kendini bırakıvermez. Allah'tan ümit kesilmeyeceğini, her zorluktan sonra bir kolaylığın geleceğini bilir.
Dünya ümit dünyasıdır.
İnsanı yaşatan ümittir. Geleceğini ne göstereceği bilinmez.
Hayata ümitle bakmak, insana canlılık ve yaşama sevinci verir.
Ümidini kaybetmiş olanın, başka kaybedecek şeyi yoktur.
Mağlubiyete uğrayınca ümitsizliğe kapılma, her başarısızlıkta bir zafer arzusu yatar.
|