700 yıl boyunca tamamen kütük sütunlar üzerinde yükselen bir eser. Bu ahşaplar neden bükülmez, çatlamaz, kurtlanmaz veya çürümez?
Bugünkü adıyla "Beyşehir" ya da geçmişteki isimleriyle "Süleymaniye", "Süleymanşehir", "Beyşehir", "Beyşehri"; 1243 yılında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından kurulmuştur.
Cami, Türk mimari kültüründe önemli bir yeri olan Orta Asya'daki Semerkant, Buhara, Hive gibi eski Türkistan şehirlerinde bulunan ağaç direkli camilerin ülkemizdeki örneğidir. Güney cephesi 31-80m, batı cephesi 46-55 m uzunlukta dış ölçüleriyle Anadolu'da ağaç direkler üzerine oturan düz ahşap tavanlı camilerin en büyüğü olan cami; ahşap, çini ve kalemişleri uygulamaları ile en zengin ince mimari örneklerini gösterir. Caminin üstü önceleri toprak damla örtülü iken onarımlarla çinko kaplı kırma çatı haline getirilmiştir. Sanki içinde yüzyıllık ağaç direkleri saklamak istercesine cepheler moloz taşlarla örtülmüştür. Uzunlamasına dikdörtgen planlı olan yapı altı sıra halinde mukarnas başlıklı 48 ağaç direk üzerine mihraba dikey uzanan kirişlerle yedi nefli olarak yapılmıştır. Yüzyıllara meydan okuyan ahşap direkler cami içine girildiğinde dingin bir atmosferin sizlere eşlik etmesine sebep oluyor, gezilen bir sütun ormanın sakinliğiyle... Ahşap tavanlar, yer döşemesinin ahşap seçilmesi güzelliği tamamlayıcı elemanlar.
Ahşap sütunlar doğal kökboya ile renklendirilmiş ve hala orijinal. Bu muhteşem ahşap yapıda çivi, vida benzeri metal bağlantılara gerek duyulmamış. Tamamen geçme /kakma tekniği kullanılmış.
Ahşap sütunlar sedir, başlıklar ise abanoz ağacından olup, 6 ay Beyşehir gölünün içinde yatırılarak, kimyasal kullanılmadan doğal konserve edilmiş, 700 yıldır bir şey olmuyor. Caminin ortasında dörtköşe bir çukur var. Bahar başlarken yakın dağlardan kağnılarla kar ve buz taşıyıp buraya doldururlarmış. İnsanlar yaz sıcaklarında bile serin bir ortamda ibadet edebilirlermiş.
Şimdi yaşadığımız çağa "teknoloji çağı" diyoruz. Burada insana sevgiyi, çevrey karşı derin saygıyı herşeyle bir barışıklığı görüyoruz, herşeye rağmen varolmayı değil herşeyle birlikte varolmayı...